Sibiryalı Bir İnsan Irkı: Denisovanlar

Sibiryalı Bir İnsan Irkı: Denisovanlar

2010 yılı Aralık ayında Nature dergisinde yayınlanan bir makalede yeni keşfedilen, “nesli yok olmuş bir (sözde) ‘insansı türün’ bulunduğu” duyuruldu. Fosil, Sibirya’nın Altay Dağlarındaki Denisova Mağarasında bulunmuştu; bu nedenle adına Denisovan İnsanı (veya Homo Altai) ismi verildi. Denisovanlar –elde hiçbir delil olmamasına rağmen– evrimci çevreler tarafından günümüz insanından sözde farklı bir insansı türü ve modern insanın sözde bir alt-türüymüş gibi tanıtıldı.

Evrimciler, nesli tükenen Denisovanların, Afrika’dan 400-500 bin yıl önce çıktıklarını öne sürdüler. İddiaya göre Neandertaller Avrupa’ya yayılırken, Denisovanlar Asya’ya doğru göç etmişlerdi.

İddianın kaynağı ise küçük bir kemik parçası idi! Eski bir mağarada bulunan 0.5 cm çapında bir kemik parçasının, sözde yeni bir insansı türün sağ el 5. parmak orta falanks ucuna ait olduğu iddia edildi. Fosillerin bulunduğu mağara aslında eski çağlarda birçok insan topluluğuna, hatta hayvanlara ev sahipliği yapmıştı. El aletleri ve süs eşyalarına da aynı katmanlarda rastlanmıştı. Bu kadar yoğun fosil kalıntılarının yer aldığı mağarada spekülasyon malzemesi olarak bu küçük kemik seçilmişti. Buna daha sonra iki adet azı dişi de eklendi. Azı dişlerinin çapı biraz geniş, kökleri dışa doğru meyilliydi. Bunu da kendilerince yorumlayan evrimciler, bulunan kalıntıların günümüz insanına ait olamayacağını, dolayısıyla bir sözde “insansıya” ait olması gerektiğini öne sürdüler.

Denisovan fosillerini inceleyen bilim adamları, iddialarını inandırıcı kılabilmek için bulunan fosil parçalarının gen haritasını çıkardıklarını iddia ettiler. Buna göre fosil kalıntılarından genetik dizilim elde etmenin yeni tekniklerini geliştirmişlerdi ve Denisovan fosilinin insan genomundan bazı farklılıklar içerdiğini ve günümüz Papua Yeni Gine insanının %4 oranında Denisovan geni taşıdığını iddia ettiler.

İddiaya göre 50 bin yıl önce Denisovanlar, insan atalarıyla sosyal bir yaşama sahip olmuş ve sonra Güneydoğu Asya’da bulunan Papua bölgesine göç etmiş olmalıydılar. Bu iddialar arasında en ilginç olanı ise Denisovan genlerinin günümüzde yaşayan başka hiçbir insan soyuna geçmediğiydi. Bu, fosil kaynaklı DNA incelemesi gerektiren son derece mantıksız bir iddiaydı.

Yaşayan insandan alınan DNA’da inceleme yapılması için bile gelişmiş teknikler gerektiği düşünüldüğünde, fosil kaynaklı DNA incelemesinin pek çok zorluğunun olacağı görülmektedir. Bu zorlukları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

Evrimciler, 0.5 cm’lik kemik parçasından soldaki çizimi yaparak Denisovanları insanın bir alt türü olarak göstermeye çalışmışlardır. Oysa Denisovan, günümüzdekinden farksız bir insan türüdür.

 

1- Kontaminasyon (diğer organik atıkların karışması) sorunu:

İncelenmek istenen DNA’nın saflaştırılması sırasında kullanılan tekniğin güvenilirliği çok önemlidir ve hata yapılmaması gerekir. Fosil DNA incelemesinde aslında en büyük sorun, diğer organik atıklarla karışma ihtimalidir. Başta da söylediğimiz gibi, Denisovan fosillerinin bulunduğu alan çok farklı insan ve hayvana ev sahipliği yapmıştır. Dolayısıyla bu canlıların DNA’sı fosil DNA’sına karışmış haldedir. Bunlara mikroorganizmaların ve çeşitli böceklerin DNA’sı da eklendiğinde karışık bir DNA havuzuyla karşılaşılmış olur. Bu durumda fosil DNA çalışmasında hata yapılmaması olasılığı neredeyse yoktur. Nitekim, söz konusu makalede de Denisovan insanı fosiline ait kısmın ancak % 0,17 olduğu belirtilmektedir.

2- Fosil DNA’ların parçalanmış halde bulunması sorunu:

İnsan DNA’sı 3.4 milyar baz çiftinden oluşan muazzam bir kütüphanedir. Yaşayan insandan elde edilen DNA’nın dizilim ve kromozom konumunu belirlemek mümkündür. Ancak fosil DNA, aradan geçen on binlerce yılın etkisiyle parçalanmış haldedir. Pek çoğu en fazla 50-70 baz dizilimine sahiptir. Tüm DNA düşünüldüğünde 50-100 milyon parçadan bahsetmek gerekmektedir. Bu durumu 100 milyon parçadan oluşan bir bulmacaya benzetmek yanlış olmaz.

Evrimciler, bu sorunu aşmak için şablon olarak günümüze ait insan genomu ve şempanze genomu kullanıldığını ifade etmektedirler. Peki araya karışmış başka canlılara ait DNA’nın ayrımı nasıl yapılacaktır? Zaten insan genomundan farkların ortaya koyulmaya çalışıldığı bir araştırmada şablon olarak insan genomunun kullanılması elbette ki bilimsel bir metod olarak doğru değildir ve sonuçlarına güvenilemez.

3- Kimyasal ve enzimatik sorunlar

Fosil DNA’nın geçirdiği yıllar boyunca doğal ortamında yaşadığı kimyasal değişimler de baz zincirinde değişikliklere sebep olabilmektedir. Bunun yanında DNA’yı hazırlamak için kullanılan urasil glikosidaz ve endonükleaz gibi enzimler de dizilim yapısını bozmaktadır. Yine DNA’yı çoğaltmak için kullanılan PCR tekniği de hataya açıktır.

4- Genel hata payının %1.5 kabul edilmesi

Tüm bu sorunlar yanında makalede kabul edilen hata payının %1.5 olması da ayrı bir sorundur. Çünkü yine iddiaya göre Denisovan fosilleri ile günümüz insanı gen dizilimi arasında bulunmaya çalışılan fark da ancak bu kadardır. Bu durumda farkın gerçek mi hataya dayalı mı olduğu da yine şüpheli olacaktır. Özetle bütün bunlar bilimsellikten uzaklaşılan, bir ideolojiye göre bilimi yanlış yönlendiren gerçeklerdir.

Yapılan çalışmadan elde edilen veriler, Denisovan fosillerinin günümüz insanı ile aynı olduğunu göstermektedir.

Denisovan fosillerinin günümüz insanlarından hiçbir farkı yoktur. Yapılan DNA analizleri spekülatif ve yanlıdır. Yapılan spekülasyonlar, sol üstteki resimde görülen, sağ el 5. parmak orta falanks ucuna ait, yalnızca 0.5 cm’lik kemik parçasına dayanmaktadır. Evrimciler, işte bu kadar çaresiz durumdadırlar.

Asaf Kureysi