Su’da Açan Nilüfer Çiçekleri

Su’da Açan Nilüfer Çiçekleri

Bazı insanların toprakta yetişen çiçeklerdeki yaratılış mucizelerini kavramalarını engelleyen, onları her gün, her yerde görebilmelerinin getirdiği alışkanlıktır. Ancak olağan şartların aksine bambaşka bir yerde ve bambaşka şartlarda yetişen nilüfer çiçekleri, “alışkanlık gözü” olmaksızın değerlendirildiğinde, Yüce Allah’ın kusursuz yaratma sanatına şahit olunacaktır.

Amazon nehrinin dibini kaplayan balçıkta yetişen Amazon nilüferleri, insanlarda yaratılış delilleri karşısında zamanla oluşan ‘alışkanlık gözlüğü’nü kaldırabilecek niteliktedirler. Çünkü bu nilüferler insanların alıştıkları, her gün yaşadıkları gibi değil, çok farklı bir şekilde hayatlarını devam ettirirler.

Bu çiçekler, Amazon nehrinin dibindeki bataklığın içinde büyümeye başlarlar ve daha sonra nehrin yüzeyine doğru uzanırlar. Amaçları, yaşayabilmeleri için gerekli olan ışığa ulaşmaktır. Suyun yüzeyine çıktıklarında ise büyümeyi durdurur ve burada üstü dikenli yuvarlak tomurcuklar oluştururlar. Tomurcuklar birkaç saat gibi kısa bir sürede, boyu neredeyse iki metreye varan dev yapraklara dönüşürler. Ne kadar bol yaprakla nehrin üzerini kaplarlarsa o kadar çok güneş ışığından yararlanabileceklerini “bilirmişcesine hareket eden” nilüfer çiçekleri, sonuçta güneş ışığından bol bol faydalanarak, fotosentez yapabilme imkanı bulurlar. Aksi takdirde ise nehrin dibindeki ışık yetersizliği sebebiyle yaşamlarını devam ettiremeyeceklerini de adeta “bilirler”. Bir bitkinin böylesine ‘akılcı’ bir taktik izleyebilmesi ise elbette düşündürücüdür.
Nilüfer Çiçeklerinin Yaratılış Mucizesi Yaprakları

Güneş ışığı, kuşkusuz Amazon nilüferleri için hayati bir önem taşımaktadır. Ancak yaşamlarını devam ettirebilmeleri için aynı derecede hayati önemdeki oksijene de ihtiyaçları vardır. Çünkü, köklerinin bulunduğu çamurlu bölgede istedikleri oksijen bulunmamaktadır.

Göllerde, deniz kenarlarında, tuzlu sularda ve tuz oranı yüksek bataklıklarda yaşayan bitkiler, çölde karşılaşılan zor koşulların benzeriyle karşı karşıyadır. Ancak, bu tür bölgelerde yaşayan bitkiler de, tüm canlılarda olduğu gibi yaşadıkları ortama uygun özelliklerle yaratılmışlardır. Büyük bir kısmı suyun içinde olan bu bitkilerin yaprak ve gövde yapıları bu ortamlarda yaşamalarına imkan verecek şekilde özel olarak tasarlanmıştır. Örneğin, tuzlu sularda yaşayan bitkiler, çöl bitkileri gibi kalın ve deriye benzer yapraklara sahiptirler. Bu sayede çok fazla miktarda su depolayabilme kapasitesine sahiptirler ve fazla sudan zarar görmezler.

Bu tür bitkiler, su yüzeyinde bulunan yaprakları sayesinde hayatta kalırlar. Yaprakların su yüzeyinde kalmasını ise, altlarındaki havayla dolu özel yapılar bulunmasıdır. Dev Amazon nilüferi de, bu tür yapraklara sahip olan bitkilerdendir.

Su çevresinde veya ıslak topraklarda bulunan bitki köklerinin tamamı su ile kaplıdır. Bu durumda, bitkinin nasıl hava alabileceği sorusu akla gelir. Kökü su içinde yaşayan bitkiler de, diğerleri gibi içinde bulundukları koşullara en uygun özelliklere sahiptirler. Nilüfer çiçekleri gibi bitkilerin, oksijen elde etmelerini sağlayan ise, suyun içine batan kısımlarındaki “aerenkima” adı verilen dokudur. Bu dokulardaki hava bölmeleri genişleme özelliğine sahiptir.1Nilüferler, köklerinden çıkan sapları yukarıya, yapraklarının bulunduğu su yüzeyine doğru uzatırlar. Kimi zaman boyu 11 metreye varabilen bu saplar, yapraklara bağlanırlar ve yaprakla kök arasında oksijen taşıyan bir kanal görevini görürler. 2

Acaba bir nehrin derinliklerinde yaşama yeni başlayan tomurcuk, ışığa ve oksijene ihtiyaç duyduğunu, bunların noksanlığı durumunda yaşayamayacağını, ihtiyacı olan şeylerin suyun üzerinde mevcut olduğunu nereden bilmektedir? Yaşamaya yeni başlayan bir varlık, ne o suyun bir bitiş noktasının olduğundan, ne güneşin, ne de oksijenin varlığından haberdardır. Şüphesiz bu hayranlık uyandıran mucize sonsuz merhamet ve güç sahibi Yüce Rabbimiz’in ilhamı ile gerçekleşmektedir.

Yaşam Mücadelesi Devam Ediyor…

Amazon nilüferlerinin olağanüstü yaşam mücadeleleri, suyun üzerindeki ışığa ve oksijene ulaştıktan sonra da devam eder. Dev yapraklarının sularla dolup batmaması için kenarlarını yukarıya doğru kıvırırlar.

Aldıkları tüm bu tedbirlerle yaşamlarını devam ettirebilirler, ancak soylarının devamlılığı için daha fazlasına ihtiyaç duyduklarının da adeta farkındadırlar. Polenlerini başka bir nilüfere taşıyacak bir canlıya ihtiyaç duyarlar; onlar da kınkanatlı böceklerdir. Çünkü kınkanatlılar beyaz renge karşı özel bir zaafla yaratılmışlardır. Dolayısıyla da konmak için Amazon nehrinin onca cazip çiçeğinin yanında bembeyaz olan bu nilüferleri seçerler. Amazon nilüferleri de soylarının devamlılığını sağlayacak olan bu konukları geldiğinde, tüm yapraklarını kapatarak, kaçmamaları için onları hapseder ve onlara bol bol polen ikramında bulunurlar. Onları ertesi geceye kadar alıkoyduktan sonra serbest bırakırlar ve tekrar aynı polenleri kendi üzerlerine getirmemeleri için renklerini değiştirirler. Bembeyaz olan bu görkemli nilüferler artık pespembe olarak Amazon nehrini süslemeye başlarlar.

Hiç kuşku yoktur ki, arka arkaya gelen tüm bu ince hesaplanmış planlar herşeyden habersiz bir tomurcuğun eseri değil, onu yaratan Yüce Allah’ın eserlerinden yalnızca biridir. Burada özetle anlatılmaya çalışılan tüm bu detaylar, kainattaki her varlık gibi bitkileri de Yüce Rabbimiz’in en uygun sistemlerle tasarlayarak yaratmış olduğunu göstermektedir. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilmektedir:

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

KAYNAKLAR:

1. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, II. Cilt, s. 5734.
2. http://www.i5ive.com./article.cfm/historical_plants/49588

Asaf Kureysi