Darwinistler İçin Açıklanması İmkansız Bir Gerçek: Bakteri DNA’sının Yapısı
Tek bir bakterinin DNA’sının içerdiği bilgi, her biri 100 bin kelimelik 20 romana denktir.
Bakteri, sahip olduğu yüzlerce değişik özelliğin yanı sıra üstün yaratılışı sergileyen bir DNA’ya sahiptir. Bilinen en küçük bakteri olan theta-x-174’ün DNA’sında 5375 nükleotid bulunmaktadır. (Nükleotidler, canlılarda kalıtsal özelliklerin tümünü denetleyen nükleik asitlerin yapı taşlarıdır.) Normal boyutlardaki bir bakteride ise nükleotid sayısı 3 milyon kadardır.11 1900’lü yılların başından beri, üzerinde çeşitli çalışma ve araştırmalar yapılan bağırsak bakterisi Escherichia coli’nin ise tek bir kromozomunda 5.000 gen bulunmaktadır. Bakterinin tüm özellikleri bu 5.000 gen içinde kodlanmıştır. (Genler, bir organa veya bir proteine ait olan DNA üzerindeki parçalarının oluşturduğu özel bölümlerdir.)
Kodlanmış bu bilgiler, bakterinin yaşaması için gereklidir ve bunlarda meydana gelebilecek en küçük bir değişiklik bile bakterinin ölmesine neden olacaktır. 2-3 mikron büyüklüğündeki bu hücrenin içinde bilgi taşıyan bu sarmalın uzunluğu ise 1400 mikrondur.12 Burada 1 mikronun, 0,001 mm. gibi çok küçük bir birim olduğunu unutmamak gerekir. Özel bir dizayn ile bu müthiş bilgi zinciri, kendisinden binlerce kat küçük bir organizmanın içine sığdırılmıştır. Bu yaratılış harikasının içinde gerçekleşen işlemler ise mükemmel bir organizasyonun varlığını ve şuurlu bir birlikteliği gösterir. Konuyla ilgili olarak antropolog Loren Eiseley şu açıklamada bulunmaktadır:
En basit olarak kabul ettiğimiz hücrenin içindeki fizyo-kimyasal organizasyonun detaylarını kavramak bizim kapasitemizi aşmaktadır.13
Şunu tekrar belirtmekte yarar vardır: Bu derece yüklü bir bilgi, sadece “tek bir” hücrenin yaşaması için gereklidir. Bakterilerin, dünyanın her yanına yayılmış organizmalar olduğu düşünüldüğünde, böylesine bir bilginin her bir bakteri hücresinde aynı özen ve sıralama ile var olduğunu bilmek oldukça hayret vericidir.
Böylesine bir sistem tesadüfen oluşabilir mi? Elbette ki hayır. Bu sistemin tesadüfen oluşamayacağını daha iyi görebilmek için bu DNA molekülünü daha yakından tanıyalım. Bakterinin genomunun içinde taşıdığı bilgiyi biyofizik uzmanı Dr. Lee Spetner şu şekilde açıklamıştır:
Genom (DNA molekülü) çok fazla bilgi taşıyabilmektedir. Örneğin bir bakterinin genomu, birkaç milyon sembolden oluşan bir dizidir. Bir memelinin genomu ise 2-4 milyar sembolden oluşmaktadır. Eğer bu sembolleri sıradan bir tür kitabın içerisine bassaydınız, bir bakteri için olan kitap yaklaşık olarak 1000 sayfa olacaktı. (…) Bu bilginin hepsi her bir hücrenin küçücük kromozomlarının içerisindedir.
Aynı şekilde I. L. Cohen, evrim teorisindeki çelişkileri ve imkansızlıkları sergilediği kitabı “Darwin Was Wrong”da (Darwin Yanıldı) bir bakteri DNA’sının tesadüfen meydana gelmesinin imkansızlığını şu şekilde belirtmiştir:
En küçük bakteri de dahil olmak üzere, bildiğimiz herhangi bir tür, 100 ya da 1000’den çok daha fazla nükleotide sahiptir. Gerçekten tek hücreli bakteriler, çok özel bir dizilimle sıralanmış olan yaklaşık olarak 3.000.000 kadar nükleotid sergilemektedirler. Bunun anlamı şudur: Bilinen herhangi bir türün, tesadüfi olayların -tesadüfi mutasyonların- ürünü olmasının matematiksel ihtimali yoktur.
Bakteriler çoğalmak için çeşitli mekanizmalar kullanırlar. Bu süreçte, ikiye bölünerek, spor haline gelerek veya eşeyli olarak üreyebilirler. Bu çoğalma işlemi de, bakterinin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunun diğer bir delilidir. Bakteri hücresi bölünmeden önce kromatin adı verilen yapı bölünür ve yavru hücreler 30 dakika içinde tam büyüklüğe ulaşarak yeniden bölünmek için hazır olurlar. Bakteriyel hücre bölünmesi sırasında akıllıca tasarlanmış bir sistem devrededir. Bu tasarım sırasında meydana gelen DNA kopyalanması ve hücre bölünmesi, indirgenemez kompleksliğe bir örnektir. Yani sistemin çalışabilmesi için, sistemi oluşturan bütün parçaların aynı anda ve eksiksiz olarak birarada bulunmaları gerekmektedir. Böyle bir durumda evrim teorisinin temel iddiası olan kademeli ve tesadüfi gelişim fikri, geçersiz bir hale gelmekte ve çürütülmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar bu kompleks sistemin, tahmin edilenden çok daha karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır.
Mesela, CtrA adı verilen bir “tepki düzenleyici” proteinin, DNA kopyalanmasını koordine ederek, C. crescentus adlı bakterinin hücre içindeki faaliyetlerini düzenlediği gösterilmiştir. Bir kopya çıkartma faktörü olan CtrA, hücre bölünmesini gerçekleştiren birçok yapıyı kontrol eder ve değiştirir. İlginç olan ise, CtrA’nın kendisi de hem fosforilasyon hem de proteoliz adı verilen iki unsur tarafından çeşitli kontrollere tabi olmasıdır. Yani böyle bir sistemde birbirinden bağımsız gibi görünen sistemler, aynı işin gerçekleşmesi amacıyla koordineli bir çalışmaya girerler. Örneğin DNA kopyalanması, kopya çıkartma, dönüşüm, hücre bölünmesi ve kromozom bölünmesi gibi kompleks işlemlerin, hücre bölünmesi sırasında tam olarak koordine olduğu görülür. Bu sistemlerin herhangi birisinin devreden çıkması, hücrede bölünme işleminin durmasına ve hücrenin yok olmasına yol açar. CtrA gibi, bakterilerde koordinasyonu sağlayan faktörlerin varlığı, bakteriyel hücre bölünmesinin indirgenemez kompleksliğinin önemli delillerinden biridir.
Benzer bir kompleks yapıya E. coli bakterisinde rastlarız. FtsZ adlı yapıya bağımlı hücre bölünme sistemi, indirgenemez kompleksliğin diğer bir örneğidir. E. coli bakterisi, bir makine gibi, sisteme bağımlı birçok yan parça içerir. Eğer herhangi bir parça sistemden çıkartılırsa ya da konsantrasyonu değiştirilirse, hücre bölünmesi biter ya da sapar. Bu yüzden, bu sistemin doğal seleksiyon yoluyla kademeli olarak ortaya çıkması muhtemel değildir.
Serbest yaşayan birçok bakterinin çalışmasından elde edilen bilimsel deliller, bir ortak çekirdekli hücre bölünmesi sisteminin varlığını gösterir. Çekirdek sistemi, bölünme halkasını orta hücre bölümüne yönlendiren bir protein ve hücre halkasını orta hücre bölümüne yönlendiren bir bölünme halka proteini içerir. Buna ek olarak DNA şeritlerini bölen bir protein de bu mekanizmanın bir parçasıdır.
Buraya kadar verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi, bakteriler, evrimcilerin iddia ettikleri gibi basit veya ilkel canlılar değildirler. Bütün canlı organizmalarda olduğu gibi, bakteriler de kompleks yapılara ve mekanizmalara sahiptirler. Hücre içinde gerçekleşen işlemler ve tek hücreli canlıların üstlendikleri görevler, büyük bir uyum içerisindedir. Yani bakteriler, yaptıkları işler için gerekli olan ideal tasarıma sahiptirler. Burada ortaya çıkan yanılgı, bakteri hücresini, insan hücresi gibi çok farklı amaçlarla donatılmış bir yapıyla kıyaslamaktan kaynaklanmaktadır. Bu karşılaştırma sonucunda bakteri hücresinin, insan hücresine göre daha ilkel olduğu ortaya çıkmaz. Çünkü iki sistem de kendi içlerinde en fazla kompleksliğe sahiptirler. Ancak üstlendikleri görevlere göre farklılaşmış durumdadırlar.
Bakteriler konusunda yaptıkları çalışmalarla tanınan, Eshel Ben-Jacob ve Herbert Levine’in, Scientific American dergisinin 1998 yılında yayınlanan 1098 numaralı sayısına kapak olan, The Artistry of Microorganisms (Mikroorganizmaların Sanatkarlığı) adlı çalışmaları, bakteriler ve diğer tek hücreli canlılar konusunda fazla bilinmeyen bir mucizeyi daha ortaya koymaktadır. Gözle görülmeyen bu canlıların herbiri, estetik açıdan çarpıcı güzellikte formlara sahiptirler. Diatom, bakteri, plankton gibi mikroorganizmalar, çeşitli renklerin, simetrinin ve geometrik şekillerin biraraya gelmesiyle, mikro dünyayı bir resim müzesine çevirmektedirler. Bu estetik formlar ise gelişigüzel tesadüflere bağlı olarak değil, o canlı içinde mevcut yapıların tabi oldukları çeşitli kurallara göre ortaya çıkmaktadır. Eshel Ben-Jacob ve Herbert Levine bu konuda şu yorumu yapmaktadırlar:
Ters gelişim koşullarıyla uğraşan “basit” bakteri, hiç beklenmedik şekilde, yüksek bir komplekslik sergilemektedir. Yakından incelendiğinde, bu davranış daha da etkileyicidir. Öyle görünüyor ki, bakteri kolonisi sadece sahip olduğumuz en iyi paralel bilgisayarlardan daha iyi hesap yapmakla kalmıyor, ayrıca sanki düşünüyor…
Görüldüğü gibi, bakteriler ve ilerki bölümlerde inceleyeceğimiz diğer mikroorganizmalar, evrim teorisinin anlattığı hikayelerin canlı inkarcıları durumundadırlar. Çünkü bu organizmalar canlıdır ve evrim teorisi canlılığı açıklayamaz. Bu organizmalar, DNA’ya, yani bir bilgi bankasına sahiptirler, ancak evrimciler bu bilginin nereden geldiğini de açıklayamazlar. Bu organizmalar birarada çalışan kompleks sistemlere sahiptirler ve evrimciler bu kompleks sistemlerin nasıl bir anda ortaya çıktığını açıklayamazlar. Bu organizmalar, kar taneleri gibi estetik formlara sahiptirler, ama evrimciler, sanatın, bu canlıların yapısında neden bulunduğuna da anlam veremezler. Bu kadar bilinmeze ve cevapsız soruya rağmen, evrimciler dogmatik anlayışları çerçevesinde, hikayeler, senaryolar, teoriler ortaya koymuşlardır. Ancak bunların bilimsel gerçeklerle hiç ilgileri yoktur. Tek bir hücrede sergilenen akıl ve sanat, kuşkusuz, küçücük bir varlığa bu muhteşem özellikleri veren Allah’ın yarattığı mucizeleri ve O’nun sonsuz ilmini görmek için büyük bir fırsattır. Bir ayette şöyle buyrulur:
Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O’ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır.” (Sebe Suresi, 3)