Konuşan Kuşlar Mucizesi
Kuşlarda Sesin Fiziksel Oluşumu
Papağan gibi insan sesini taklit edebilen kuşların, insanların konuştuğu dili ve vurguları kullanabilmeleri, aynı kelimeleri telaffuz edebilmeleri için insanlarınki gibi bir gırtlak yapısına sahip olmaları gerektiği düşünülebilir. Fakat bu canlıların sahip oldukları gırtlak yapısı insanınkine hiç benzemez. Gırtlak, ses telleri, dil, dudak, damak, diş gibi insanın konuşmasında etkili olan fiziksel yapılar kuşlarda tamamen farklıdır, hatta bu organların bir kısmı bu kuşlarda hiç bulunmaz. Ama söz konusu kuşlar, bu yapılara sahip olmamalarına rağmen, insanların söyledikleri ifadeleri aynı tonlama ile söyleyebilmektedirler. İnsanın, dili olmadığında konuşamadığı ya da ses telleri zarar gördüğünde ses çıkaramadığı düşünülecek olursa, tamamen farklı fiziksel özelliklere sahip olan bir papağanın, muhabbet kuşunun ya da Mynah türü bir karganın insan ile aynı şekilde konuşabilecek bir sisteme sahip olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. İnsanlarda ve kuşlarda ses oluşumu için kullanılan sistemler arasında daha başka farklılıklar da vardır. İnsanlarda konuşma seslerinin çoğu, ciğerlerdeki hava gırtlaktan geçerken üretilir. Farklı sesler ise, ses telinin titreşme derecesine göre oluşur. Dilin ve dudakların pozisyonu, hava akımının ağız ya da burun boşluğundan geçmesi gibi daha birçok faktör de sesin oluşumuna etki eder. İnsanlarda bulunan yutak, gırtlak yukarısındaki ses sisteminin, dil tarafından iki ayrı boşluğa ayrılmasını sağlar. Oluşan bu farklılık, ses tellerinden gelen frekansın (titreşim sayısının) tonlamasını yükseltmiş olur. Böylece ses yolunda titreşen sesler ‘formant’ları oluşturur. Formant (Latince formare -şekillenmek- kelimesinden türemiştir) havanın ses yolu üzerinde aldığı doğal biçimlerdir (tınlamalardır). Örneğin bir ünsüz harfi seslendirdiğimizde, bunun bir sonraki sese farklı bir etkisi olur. Sesli harf, sessize yaklaştıkça formantları yükseltir veya azaltır. Yapılan deneyler bu iki formantın konuşma seslerinin, diğer seslerden ayırt edilmesini sağladığını göstermektedir.1
İnsanlarda gırtlak, boyunda yerleşik olduğundan ağza yakındır. Kuşlarda ise ses organı vücudun içine yerleşmiştir. Bu yüzden kuşlarda ses organına insanlardaki gibi bir değil, iki hava akımı etki eder. Ses sisteminin başlangıcı ve bitişi ses organının her iki tarafındaki boşluğu (hava yolu) açıp kapayan kaslar tarafından kontrol edilir.
İnsanda ses oluşumu için akciğerlerden gelen hava akımı kullanılır. Akciğerler solunum havasını gırtlağa doğru iterler ve gırtlaktaki ses tellerinin arasından geçen hava, sesi oluşturur. Bu ses ağız boşluğu, dil, dişler, burun boşluğu ve sinüsler aracılığı ile konuşma halini alır.
Kuşların ise insanlar gibi gırtlakları (larynx: larenks) yoktur, fakat onlarda syrinx (östaki borusu, fistül) denilen ve ses çıkarmalarını sağlayan özel bir organ vardır. Kuşlarda ciğerlerden çıkan hava syrinx adı verilen bu organdan geçer. Kuşların ses organı, bir anlamda insanlardaki gırtlağa denktir. Kuşlar ve insanlar arasındaki başlıca farklılıklardan biri de, insanlardaki ses tellerinin nefes borusuna daha yakın bir pozisyonda bulunmasıdır. Kuşlardaki ses organı syrinx’in, kuşun vücudunun derin bir yerinde bulunuyor olması, kuşların nasıl ses çıkarttıkları hakkında bilim adamlarının tam bir cevaba ulaşmalarına engel olmaktadır. Bilim adamları, enfraruj ve x-ışını kameraları ile kuşları izleme, kuşların boğazlarına yerleştirilen fiber optik mikroskoplar sayesinde onların ötüşlerini ve konuşmalarını yakından inceleme imkanlarına sahip olmalarına rağmen, kuşların şarkı söylemeyi ve sesleri taklit etmeyi fiziksel olarak nasıl başardıklarını hala tam olarak açıklayamamaktadırlar.
Syrinx, kuşun göğsünün derinliklerinde, nefes borusunun iki bronşa ayrıldığı noktada bulunan ikili bir enstrüman gibi görev görür. Bu kompleks sistemde, ses organının kasları ve iç zarlar ara tonların üretiminde etkilidirler. Göğüs ve karın kaslarının kasılmasıyla hava, keseciklerden bronşa ve syrinx’e yönlendirilir. Hava molekülleri, buradaki dar kanallardan geçerken titreşir. Sesin frekans (titreşim sayısı) özelliği de, timpan zarının titreşimlerinden etkilenir. Timpan zarı ise köprücük kemiğinin içindeki hava keselerinin basıncından etkilenir. Bunların haricinde syrinx’e ait kaslar da havanın akışını, dolayısıyla sesin özelliğini etkiler.
Kuşların ses organı göğüs kısmında, gırtlağın iki bronşa ayrıldığı noktada bulunan ikili bir enstrüman gibidir. Yan sayfadaki şekilde görüldüğü gibi syrinx’in bir ucu bir bronşa, ikinci ucu diğer bronşa açılır ve bu kanalların her biri ses üretebilir. Bazı kuşlar ise aynı anda ses organının iki tarafını ya da iki taraftan birini bağımsız olarak kullanabilmektedir. Bu sayede, iki ayrı frekanstaki tonu aynı anda çıkartabilirler ve bir taraf ile yüksek bir notayı söylerken, diğeri ile alçak bir notayı seslendirebilirler. Bu durum, kuşun aynı anda iki farklı notayı seslendirebilmesini, hatta kendisi ile düet yapabilmesini mümkün kılar. Görüldüğü gibi kuşların ses organının iki bronş kanalının birleşiminde bulunması, sesin iki kaynakta üretilmesini sağlar. Buralarda üretilen sesler, daha sonra büyük ölçüde birbirlerine karışarak kuş şarkılarının zengin bir melodiye sahip olmasına imkan verir. Ayrıca insanlar ses çıkarmak için, soludukları havanın yaklaşık %2’sini kullanırken, kuşlar neredeyse tamamını kullanabilmektedirler.2
Syrinx organı, kuşun boğazının aşağısında, köprücük kemiğinin içindeki kesede yer alır. Bu keseyi kaplayan zar, ciğerlerden geçen havaya karşı hassastır. Zarın elastikiyeti ve kompleksliği ise sesin kalitesini belirleyen unsurlardır. Bununla birlikte sesin kalitesi nefes borusunun uzunluğundan, gırtlağın daralmasından, boğazdaki kaslardan, gaganın yapısından ve hareketlerinden de etkilenir. Kısacası kuşlardaki syrinx organının kompleksliği, çıkarılan seslerin kompleksliğini belirler. Papağanlarda, muhabbet kuşlarında ve bir kısım ötücü kuşlarda syrinx kaslarının sayısı diğer kuşlara göre daha fazladır ve yapısı daha komplekstir. Syrinx organına ait kaslar havanın akışını, dolayısıyla sesin özelliğini etkilerler.
Gırtlak, ses telleri, dil, dudak, damak, diş gibi insanın konuşmasında etkili olan fiziksel yapılar kuşlarda tamamen farklıdır, hatta bu organların bir kısmı kuşlarda hiç bulunmaz. Ama konuşan kuşlar, bu yapılara sahip olmamalarına rağmen, insanların söyledikleri ifadeleri aynı tonlama ile söyleyebilmektedirler.
Ayrıca papağanlarla muhabbet kuşlarının insan sesini taklit etmek için kullandıkları farklı teknikler de oldukça etkileyicidir. Papağanların insanlar gibi kalın dilleri vardır ve bu onların insanlara benzer sesler çıkarmalarına olanak sağlar. Ses düzenini, özel gırtlak yapılarında iki ayrı yerden hava üfleyerek üretirler ve bu arada ünsüzlerin algılanması için gerekli olan sesleri de bağımsız olarak üretirler. Syrinx’ten çıkan başlangıç sesi, daha sonra boğaz ve ağızda dilin de yardımıyla şekillenir.
İki ünlü araştırmacı olan Dianne Patterson ve Irene Pepperberg, gri papağanlarla sesli harflerin çıkarılması üzerine yaptıkları çalışmalarda önemli sonuçlara varmışlardır: Papağanların çok farklı bir ses organı anatomisi olduğu halde -örneğin dişleri ve dudakları olmamasına rağmen- insanların çıkardığı seslilere çok benzer sesler üretebilmektedirler.3 Gerçekten de papağanlar ve muhabbet kuşları “m”, “b” gibi dudakların yardımı ile söylenebilen sesleri dahi gayet net taklit edebilmektedirler.
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp dururlar. (Yusuf Suresi, 105-106)
Ancak muhabbet kuşları küçük bedenlerinden ötürü papağanlarla aynı tekniği kullanamazlar. Onlar syrinx’i kullanarak 2.000-3.000 Hz taşıyıcı frekans oluşturup, bunun üzerine sonradan ikinci bir titreşim eklerler. Bu, frekans modülasyonu (FM: Frequency Modulation: frekans ayarı) olarak bilinen bir sistemdir ve hemen herkesin evinde bulunan AM (amplitude modulation: genlik modülasyonu) radyolarının ardındaki çalışma prensibidir. Birçok FM yayın istasyonu da günümüzde artık sinyallerine alt taşıyıcılar eklemektedir. Bunlar normal sinyaller gibi taşıyıcı üzerinde ayarlanan sinyallerdir. Fakat çok yüksek frekanstadırlar. Normal sinyallerin frekansı 20-20.000 Hertz arasında değişirken, birçok alt taşıyıcının frekansı ise 56.000 Hertz’de başlar. FM sisteminin kullanılmasının asıl sebebi, AM sisteminin büyük bir dezavantajına sahip olmasıdır: AM sisteminde parazit olarak algılanan birçok doğal ve insan üretimi radyo sesi de yayına karışır. Çünkü AM radyolarda zayıf sinyaller güçlü olanlardan daha sessiz oldukları için, sinyal düzeyinde gürültü olarak algılanan farklılıklar oluşur. AM alıcılarının da bu parazit sesleri geri çevirme imkanı yoktur.
Bu problemi gidermek için Edwin H. Armstrong, dalganın kuvveti nedeniyle oluşan gürültüyü ortadan kaldıracak bir sistem keşfetti. İletilen sinyalin ya da taşıyıcının kuvvetini değiştirmek yerine, frekansı (ses dalgasının saniyedeki sıklığı) değiştirdi. Bu yöntem sayesinde genlik (ses dalgasının kuvveti) gürültüsü en aza indirilmiş olur. Fakat muhabbet kuşlarının bu yöntemi kullanmayı nasıl başarabildikleri bilim adamları için hala bir sırdır.
Küçük bir muhabbet kuşunun, insanların uzun çalışmalar sonucu keşfettikleri birtakım prensipleri, doğduğu andan itibaren uygulamayı kendi kendine düşünmesi elbette ki mümkün değildir. Aynı şekilde bir papağanın da, ünsüz seslerin algılanabilmesi için destekleyici sesler üretmesi gerektiğini bilmesi ve kendi bedeninde buna uygun sistemler geliştirmesi imkansızdır. Böyle bir sistemin bilinçsiz tesadüflerin ardı ardına gelmesi ile oluşması da mümkün değildir. Hiç şüphesiz gördüğümüz tüm bu kompleks sistemler, herşeyin Yaratıcısı olan Allah’a aittir.
1- http://www.linguistlist.org/~ask-ling/archive-1997.10/msg01480.html
2- http://www.eeb.uconn.edu/courses/Ornithology/EEB281_1_Vocalizations.html
3- Lesley J. Rogers & Gisela Kaplan, Songs, Roars and Rituals, Communication In Birds, Mammals and Other Animals, USA, 2000, s.81