Evrim: Bilim Dışı Bir İnanç

Evrim: Bilim Dışı Bir İnanç

Lord Solly Zuckerman, İngiltere’nin en ünlü ve saygın bilim adamlarından biridir. On yıllar boyunca fosiller üzerinde çalışmış, araştırmalar yürütmüş, hatta bilime yaptığı “katkılar” nedeniyle “Lord” ünvanına layık görülmüştür. Zuckerman bir evrimcidir. Fakat, insanın evrimi senaryosuna yerleştirilen fosilleri on yıllar boyunca inceledikten sonra, ortada gerçek bir soy ağacı olmadığı sonucuna varmıştır.

Zuckerman bir de ilginç bir “bilim skalası” yapmıştır. Bilimsel olarak kabul ettiği bilgi dallarından, bilim dışı olarak kabul ettiği bilgi dallarına kadar bir yelpaze oluşturmuştur. Zuckerman’ın bu tablosuna göre en “bilimsel” -yani somut verilere dayanan- bilgi dalları kimya ve fiziktir. Yelpazede bunlardan sonra biyoloji bilimleri, sonra da sosyal bilimler gelir. Yelpazenin en ucunda, yani en “bilim dışı” sayılan kısımda ise, Zuckerman’a göre, telepati, altıncı his gibi “duyum ötesi algılama” kavramları ve bir de “insanın evrimi” vardır! Zuckerman, yelpazenin bu ucunu şöyle açıklar:

Objektif gerçekliğin alanından çıkıp da, biyolojik bilim olarak varsayılan bu alanlara -yani duyum ötesi algılamaya ve insanın fosil tarihinin yorumlanmasına- girdiğimizde, teorisine inanan bir kimse için her şeyin mümkün olduğunu görürüz. Öyle ki, teorilerine kesinlikle inanan bu kimselerin çelişkili bazı yargıları aynı anda kabul etmeleri bile mümkündür. 116

Evrimci Lord Solly Zuckerman, insanın evrimi senaryosuna yerleştirilen fosilleri on yıllar boyunca inceledikten sonra, ortada gerçek bir soy ağacı olmadığı sonucuna varmıştır.

 

İnsanın kökeni konusundaki ünlü yayınlardan biri olan Discovering Archeology dergisinde ise, derginin editörü Robert Locke tarafından yazılan makalede “insanın atalarını aramak, ışıktan çok ısı veriyor” denmekte ve ünlü evrimci paleoantropolog Tim White’ın şu itirafı aktarılmaktadır: “Bugüne dek cevaplayamadığımız sorulardan dolayı hepimiz hüsrana uğramış durumdayız.” 117

Yazıda, evrim teorisinin insanın kökeni konusunda içinde bulunduğu açmaz ve bu konuda yürütülen propagandanın temelsizliği şöyle anlatılmaktadır:

Belki de bilimin hiçbir alanı insanın kökenini bulma çabalarından daha fazla tartışmalı değildir. Seçkin paleontologlar insan soyağacının en temel hatları üzerinde bile anlaşmazlık içindeler. Yeni dallar büyük patırtı ile oluşturulur, ancak yeni fosil bulguları karşısında geçerliliğini kaybedip yok olurlar. 118

Aynı gerçek, Nature dergisinin editörü Henry Gee tarafından da kabul edilmiştir. Gee, In Search of Deep Time (Derin Zamanın Arayışında) adlı kitabında “insanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yıl öncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçük bir kutuya sığabilecek kadar az olduğunu” söyler. Gee’nin bundan vardığı sonuç ilginçtir:

Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir… Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değildir; ama çocuk masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır -eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir-, ama bilimsel değildir. 119

İnsanın evrimi hikayesi, hiçbir bilimsel bulguya dayanmamaktadır. Altta görülen çizimler, evrimcilerin propaganda amaçlı yaptığı sahte çizimlerdir. Amaç, manipülasyon yoluyla kitleleri evrim sahtekarlığına inandırmaktır.

 

Peki evrimi savunan bunca bilim adamının bu dogmada bu denli ısrarlı olmalarının nedeni nedir? Neden, aynı anda birçok çelişkili yargıyı kabul ederek, kendi elleriyle buldukları delilleri hiçe sayarak bu teoriyi yaşatmaya çalışmaktadırlar?

Bunun tek cevabı, bu kişilerin evrimi terk ettiklerinde karşılaşacakları gerçekten ideolojileri gereği korkuyor olmalarıdır. Evrimi terk ettiklerinde karşılaşacakları gerçek, insanı Allah’ın yarattığıdır. Bu ise, sahip oldukları önyargılar ve inandıkları materyalist felsefe açısından kabul edilemez bir düşüncedir.

Bu nedenle hem kendilerini aldatmakta, hem de kendileriyle işbirliği içindeki medyayı kullanarak dünyayı aldatmaktadırlar. Bulamadıkları fosilleri hayali resimler ya da maketler yoluyla “üretmekte” ve insanlara gerçekten evrimi destekleyen fosillerin var olduğu izlenimini vermeye çalışmaktadırlar. Materyalist felsefeye kendileri gibi inanmış olan çeşitli medya kuruluşları ise, bu hayali resim ya da maketleri kullanarak, kitleleri aldatmaya, evrim masalını insanların bilinçaltına kazımaya çabalamaktadırlar.

Ancak ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, gerçek apaçık ortadadır: İnsan, bilinçsiz bir evrim süreciyle değil, Allah’ın yaratmasıyla bu dünya üzerinde var olmuştur ve dolayısıyla Allah’a karşı sorumlu bir varlıktır.

Ara Geçiş Fosili Yoktur

Evrimciler, mutasyonların canlıları değişime uğrattığını ve başka türlere dönüştürdüğünü iddia ederler. Oysa bu iddianın bir aldatmaca olduğunu kendileri de bilmektedir. Mutasyonların net etkisi zararlı ve öldürücüdür. Mutasyonlar canlının genetik bilgisini bozar, mükemmel vücut sistemini tahribata uğratır, sakatlıklar ve anatomik anormallikler oluşturur. Eğer evrimcilerin iddia ettiği şekilde mutasyonlarla evrimleşme olsaydı, resimdeki gibi iki başlı, dört kollu, kolları bacaklarından çıkmış patolojik canlıların var olması gerekirdi. Ancak evrimcilerin beklentilerinin aksine canlılık, müthiş bir düzen, ahenk ve estetik ile yaratılmıştır.

“Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz… Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu, benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır.” (Charles Darwin, The Origin of Species, s.172-280)

Eğer Darwinistlerin mutasyonlarla değişim ve gelişim iddiası doğru olsaydı, fosil kayıtlarında üç beyinli, çift omurlu, çok gözlü, iki burunlu, 6-7 parmaklı, kısacası son derece garip görünümlü canlıların izlerine rastlanması gerekirdi. Ancak 160 yıldır yapılan araştırmalar neticesinde böyle garip bir varlığın fosiline hiç rastlanmamıştır. Evrim teorisi, canlıların mutasyonların etkisiyle başka canlılara dönüştüğünü iddia eder. Oysa bu iddianın büyük bir aldatmaca olduğunu modern bilim tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.

Her şeyden önce eğer canlılar başka canlılara dönüşseydi, bu hayali dönüşme evresinde çok sayıda ara canlı var olmalı, yeryüzünün dört bir yanı sözde dönüşüm aşamasındaki canlıların fosilleriyle (ara fosillerle) dolu olmalıdır. Oysa bugüne kadar çıkarılmış olan 700 milyondan fazla fosillin tamamı bugün de bildiğimiz tam ve eksiksiz canlılara aittir. Evrim olsaydı, yeryüzü milyarlarca ara canlıya ait fosil ile dolu olmalıydı. Üstelik sayısı milyonları bulan bu canlıların mutasyonların etkileri nedeniyle son derece anormal varlıklar olmaları gerekirdi. Ancak böyle bir fosile rastlanmamıştır.

Evrimcilerin iddiasına göre tüm organlar tesadüfen meydana gelmiş mutasyonlar sonucu oluşmuştur. Canlının gelişim aşamasında anormal yapıya sahip bir organın defalarca mutasyona maruz kaldığını, sürekli değişim geçirdiğini iddia etmişlerdir. Bu iddiaya göre yeraltında her aşaması ayrı anormalliklere sahip bu yapılardan milyonlarcasının bulunması gerekirdi. 2-3 başlı insanlar veya böcekler gibi yüzlerce göze sahip, farklı uzunluklarda bir çok kolu olan ve bu tarzda pek çok anormalliğe sahip pek çok insan fosili bulunmalıydı. Aynı şekilde her canlı ve bitki için de anormal örnekler olması gerekirdi. Bütün deniz hayvanlarının da hayali ara fosillerinin son derece anormal varlıklar olması gerekirdi. Ancak tek bir tane bile ara fosil yoktur. Fosilleri bulunan milyonlarca örneğin hepsi, tüm uzuvları yerli yerinde olan normal canlılara aittir.

Bu gerçek, evrim teorisinin çöküşünün açık bir ifadesidir. Bulunan 700 milyondan fazla fosilin tamamının evrimi yalanlamasına rağmen hala “bir gün bulunur” umuduyla bu teoriyi savunmak, akıl sahibi bir insanın yapacağı şey değildir. Aradan 160 sene geçmiş, dünyada kazılmadık fosil yatağı kalmamış, milyarlarca dolar harcanmıştır ama Darwin’in öngördüğü hayali ara canlılara ait fosiller bulunmamıştır. Darwinistlerin delil olarak kullanabileceği tek bir ara fosil yoktur. Buna karşın “Yaratılış Gerçeği”ni gösteren 700 milyondan fazla fosil bulunmaktadır. İşte bu, evrim teorisine açık ve bilimsel meydan okumadır.

Dipnotlar

116 Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s. 19

117 Robert Locke, “Family Fights” Discovering Archaeology, Temmuz-Ağustos 1999, s. 36-39

118 Locke, a.g.m., s. 36

119 Henry Gee, In Search of Deep Time, New York, The Free Press, 1999, s. 116-117

Asaf Kureysi