Genetik Sürüklenme Evrim Değildir

Genetik Sürüklenme Evrim Değildir

Sıçramalı evrim teorisinin kurucuları ve onu izleyenler, iddialarını hiçbir şekilde doğal seleksiyon mekanizmasıyla açıklayamayacaklarının kısa sürede farkına vardılar. Bu nedenledir ki, iddialarını geçerli kılabilmek için doğal seleksiyonun bir başka türevi olan “genetik sürüklenme” ifadesini ortaya attılar. Bu şekilde iddialarının daha bilimsel görüneceğine inandılar. Oysa genetik sürüklenme, tıpkı doğal seleksiyon gibi, doğada var olan fakat hiçbir evrimleştirme gücü olmayan bir mekanizmadır.

Örneğin bir sürüngen türü milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişikliğe uğramadan yaşamını sürdürür. Ancak evrimcilere göre, bu sürüngen türünün içinden bir şekilde az sayıdaki bir grup ayrılmıştır. Evrimciler, ayrılan bu sürüngenlerin, nedeni açıklanamayan bir seri yoğun mutasyona maruz kaldıklarını ve bu mutasyonlardan sözde avantaj sağlayanların, bu dar grup içinde hızlı bir biçimde seçildiğini iddia ederler. Buna göre gruba ait belli özelliklerin, diğerlerine göre sözde daha avantaj sağlayacak şekilde öne çıkacağını düşünürler.

Evrimciler, tüm bu aşamaların ardından grubun hızla evrimleştiği ve kısa sürede bir başka sürüngen türüne, hatta bir kuşa dönüştüğünü öne sürerler. Tüm bu sürecin çok hızlı olduğu ve dar bir popülasyonda gerçekleştiğini ve dolayısıyla, geriye çok az fosil izi kaldığını iddia ederler.

Dikkat edilirse, aslında bu teori, “geride fosil izi bırakmayacak kadar hızlı bir evrim süreci nasıl hayal edilebilir?” sorusuna cevap geliştirmek için ortaya atılmıştır. Oysa gerçekte ortada herhangi bir evrimleşme yoktur.

Genetik sürüklenme senaryosunda evrimcilerin anlatmak istedikleri esas konu, faydalı mutasyon ile türlerin kendi popülasyonları içerisinde zamanla öne çıkarak yeni türler oluşturdukları iddiasıdır. Bu iddiaya başvurmalarının çeşitli sebepleri vardır: Mutasyonların evrimcilerin bekledikleri hayali genleri oluşturamaması ve hatta canlının genetik yapısını bozması; doğal seleksiyonun ise genetik yapıyı değiştirrecek herhangi bir güce sahip olmaması evrimcilerin ciddi şekilde önünü tıkamıştır. Aslında iddiaları, öncekilerden farklı değildir. Burada başvurulan, evrimcilerin bilindik kelime oyunlarıdır.

Bir şehirde sokakta yaşayan köpekler zamana yayılarak incelenirse bazı dönemlerde belirli özelliklerin belirli bölgelerde baskın çıktığı görülür. Uzun tüylü, kısa boylu veya siyah renkli köpeklerin sayılarının değiştiği takip edilebilir. Bu, genetik bir değişimin delili değildir. Köpekler her zaman köpek olarak kalırlar.

Genetik sürüklenme konusunda gerçekte olan ise şudur: Genetik bilimi istatistik ve matematik ile incelendiğinde, popülasyonlardaki genlerin hareketi takip edilebilir. Örnek olarak, bir şehirdeki sokak köpekleri zamana yayılarak incelenirse bazı zamanlarda belirli özelliklerin belirli bölgelerde baskın çıktığı görülür. Uzun tüylü, kısa boylu veya siyah renkli köpeklerin sayılarının veya yaşadıkları bölgelerin değiştiği takip edilebilir. Buna neden olan etkiler köpeklerin göç etmeleriyle veya genetik sürüklenmeyle açıklanır.

Genetik sürüklenme, bir türün altındaki çeşitlerin sayılarının bir sonraki kuşakta değişmesidir. Teorik olarak mevcut köpek cinslerinin sayıları hesaplanarak, bir sonraki kuşakta hangi türden kaç tane köpek olacağı bulunabilir. Ancak önceden tahmin edilemeyecek çevresel faktörler bir cinsin sayısının artmasına veya başka bir cinsin tamamen ortadan kalkmasına neden olur. İşte bu yüzden bir zaman sonra şehrin içerisinde yaşayan köpek cinslerinin dağılımı değişir.

Canlıların göç etmeleri de aynı şekilde söz konusu canlı türünün göç ettiği bölgelerde sayısının artmasına neden olur. Bu, o bölgedeki genetik çeşitliliğin de artmasıyla sonuçlanır. Benzer şekilde çiftleşmeler de aynı etkiye yol açar. Aynı popülasyonun sürekli kendi içinde çiftleşmesi genetik çeşitliliği azaltır ve o bölgede benzer dış görünüşe sahip bireylerin artmasına neden olur.

Ancak bu bir evrimleşme değildir. Ortada yeni bir tür veya evrimleşerek değişime uğramış canlılar yoktur. Farklı bölgelere göç etmiş köpek türleri, herhangi bir canlıya dönüşmemiştir; yine köpektirler.

Evrimciler, bu yolla yeni tür oluştuğu safsatasını Galapagos ispinozları konusunda da gündeme getirirler. Genetik sürüklenme ve göç gibi etkiler sonucunda yeni ispinoz türleri ortaya çıkardığını savunurlar.28 Ancak ilk defa ortaya çıktığı iddia edilen bu kuş türleri, aslında yalnızca aynı türün varyasyonlarıdır.

Darwin’in Galapagos Adaları’nda gördüğü ve teorisine delil sandığı farklı ispinoz gagaları, gerçekte bir genetik varyasyon örneğidir. (Üstte) Galapagos Adası’ndan bir görünüm

Dünyada farklı görünümlerde ispinozlar bulunmaktadır. Bunun nedeni çevresel etkilerdir. Bu ispinozların tümünün genetik bilgisi aynıdır. 

Dünya üzerinde ilk defa kıvırcık saçlı ve koyu tenli bir kadınla mavi gözlü ve açık tenli bir erkek çocuk sahibi olsa, çocuk hem annesinin hem de babasının bazı özelliklerini alarak kıvırcık saçlı, esmer tenli ve mavi gözlü doğabilir. Bu durumda ortaya yeni bir tür çıkmış olmaz, sadece kıvırcık saçlı ve mavi gözlü yeni bir insan dünyaya gelmiş olur. Aynı ırkların çiftleşmesi veya göç ederek kendi farklı varyasyonlarıyla ilk defa karşılaşması asla bir türün değişerek başka bir tür haline gelmesine yol açmaz.

Bir türün içerisindeki varyasyonlar homozigot veya heterozigot olabilirler. Homozigot bir tür kendi içerisinde çiftleştiğinde aynı özelliklere sahip kuşakların oluşmasına neden olur. Bu terim “safkan” olarak da bilinir. Heterozigot varyasyonlar ise farklı homozigot varyasyonların bir araya gelmesiyle oluşurlar. Örnek olarak Alman kurtları sürekli birbirleriyle çiftleştirilerek Alman kurdunun özellikleri korunur. Ancak Alman kurdu ile farklı türdeki bir köpek çiftleştirilirse heterozigot yavrular doğar. Bu yavruların bir bölümü anneye bir bölümü de babaya benzer. Bu çaprazlama kaç defa tekrar edilirse edilsin asla yeni bir canlı veya tür ortaya çıkmaz, sadece yeni köpek yavruları doğar.

Kuşaktan kuşağa bazı varyasyonların baskın geldiği, bazılarının yok olduğu, bazılarının tekrar ortaya çıktığı gözlemlenebilir. Ancak bu durum genlerdeki bilginin değişmesi anlamına gelmez. Bazı genler baskın hale gelmiş, bazıları çekinik kalmıştır. Canlı, bazı özelliklerini göstermiyor olabilir; fakat bu özelliğin bilgisi hala DNA’sında bulunmaktadır. Dolayısıyla, varyasyonlar limitlere sahiptir ve tüm varyasyonlar ancak mevcut gen havuzu içinden ortaya çıkar. Hiçbir dış etken, canlının gen havuzuna yeni bir bilgi ekleme yeteneğine sahip değildir. Köpekler, ne kadar kendi türdeşlerinden izole halde kalırlarsa kalsınlar, yine köpek olarak kalacaklardır. Bu, her canlı için geçerlidir.

Çocuk, hem annesinin hem de babasının bazı özelliklerini alarak kıvırcık saçlı, esmer tenli ve mavi gözlü doğabilir. Bu durumda ortaya yeni bir tür çıkmış olmaz, sadece kıvırcık saçlı ve mavi gözlü yeni bir insan dünyaya gelmiş olur.

 

Dipnotlar

28 (“Chapter 6. Mendelian Genetics in Populations II: Migration, Genetic Drift and Non-Random Mating, Buffalo State Uni., http://faculty.buffalostate.edu/penaloj/bio405/outline6.html

Asaf Kureysi